Türk Devlet Gelenegi ve Türk Milliyetçiligi



Osmanli siyasi kültür ve felsefesini ,yine o vasattan beslenen Türk milliyetçiligini anlayabilmek bakimindan
devlet kavrami fevkalade önemlidir.

Osmanli siyasi hayatinda ve fikir tarihinde devlet,bu alanlari havi bir dünya,atmosfer mesabesindedir. Osmanlinin siyasi ve içtimai mesrutiyet kistaslarindan biri devlettir. Digeri de dindir. Osmanli siyasi literatüründe bu ikili "din-ü devlet"olarak telafuz edilir. Padisahindan yeniçerisine,timarlisindan sipahisine,müderrisinden müftüsüne,seyhülislamina,ahisinden tasavvuf erbabina herkes "din-ü devlet"için is eyler. Karsi çiktiginda ,padisah yerinden hallettignde ayni sey için harekete geçmistir Osmanli "din-ü devlet" için.

Merhum Dündar Taser,Osmanlidaki devlet anlayisini ifade edebilmek için "fane fi’d-devle" kavramini kullaniyor.Taser söyle diyor;
"Adamlar devlete o kadar hasir nesir olmuslardi;onu ,o kadar mukaddes görüyorlardi ki ,onlarin bu hallerini ancak tasavvuftaki "fena fi’l-lah" tabiriyle izahin imkani vardi. Bu sebeple onlarin ruhi hallerini ve fikir idraklerini "fane fi’d-devle" tabiriyle tavsif etmistim."

Taser bir baska yerde de söyle demektedir;
"Adamlarin kafasinda daima büyük,alabildigince büyük bir "devlet" var. Ona hafif bir gölge düsürmekten korkuyorlar. Bu adamlar baska tipler;devlete adeta tapiyorlar,ona tabbut edercesine (ibadet edercesine,kulluk edercesine…) baglilar. Hegel’in devlet tasavvuru ve devlet telakkisi bile , bunlarin fiilen ulastigi yüksekligin yaninda ,fazla bir mana ifade etmez görünüyor."

İktibaslari yaptigimiz Ziya Nur’un hazirladigi Dündar Taser’in Büyük Türkiyesi isimli eser,Osmanlinin ve Türk milliyetçilerinin devlet tasavvuru ve devlet telakkisini aksettirmesi bakimindan fevkalade kiymetlidir. Erol Kirsehirlioglu ,bu kitaba yazdigi önsözde söyle diyor:
"Devlet Türk’ün herseyidir,onsuz olunmaz bir seyidir. Devlet nizam demektir. Dündar agabey ,Türklüge ait her fikir ve hadiseyi, Türk’ün tarihi içinde tesekkül etmis devlet telakkisine göre degerlendirir. Zaten devlet ile Türk içiçedir.Eskilerin belirttigi gibi "bassiz börk ilsiz(devletsiz) Türk olmaz Türk milleti ile alakali hiçbirseyi ,onun devletinden ayri düsünmeye imkan yoktur."

Peki Türk’ten ayri düsünülmeyen devlet nedir? Devletten ne anlasilabilir? Her seyden önce Türk devlet telakkisi ve tasavvurundaki devlet,sadece bir organizmadan ibaret bürokratik bir yapilanmayi temsil etmemektedir. Devlet bunun ötesinde bir hayat tarzi ve degerler manzumesidir. Baska bir söyleyisle devlet ,Osmanli medeniyetidir, Türk-İslam medeniyetidir. Medeniyet yani dinii yasandigi yer,bir hayat tarzi. İste devlet, Osmanlilarin ifadesiyle "Devlet’I Aliyye"nin temeli,mesrutiyeti dindir. Din,yani İslam.

İslamin ana kaynaklari Kur’an ve Sünnet’tir. Bunlar devlet ve siyasi rejim modeli vermez. Gelenek ve maslahat rejimi tayin eder. Devleti kuran kavim ,buna kendi uslubu içinde karar verir. Ve Kur’an’in ifadesiyle "Mülk Allah’indir ,onu diledigine verir."

Hakimiyetin mesrutiyetinin temel ölçüsü adalettir. Devletin varolus sebebi insanlar arasindaki adaleti gerçeklestirmesidir. Bir otoritenin mesru olabilmesi için adaleti gaye edinmesi sarttir. O yüzden Türk devlet geleneginde adalet vazgeçilmez önemdedir. Adaletsizlik devleti batiracak bir menfiilik olarak görüldügünden , devlet adamlarinca en çok çekinilmesi gereken tehlike olarak görülür.

Türk devlet geleneginin tekamül ve tecessüm etmis numunesi Osmanli Devletidir. Bu itibarla Türk devlet gelenegini anlayabilmek bakimindan Osmanli Devletini incelemek bir zaruret halini almaktadir.

Osmanlida ,devlet kudretinin her vasitayla pekistirilmesi merkeziyetçi bir yönetimin kurulmasi ,ordunun ,adli yapinin,din ve egitim islerinin merkezi bir hiyerarsiye ve bürokratik usullere baglanmasi ,yöneten -yönetilen iliskisinin ,toplumsal statülerin ve toplumsal düzenin haklar ve sorumluluk içeren sekilde düzenlenmis olmasi bu sistemin hayati dayanaklari olarak ortaya çikar. Bu sistemin ardindaki mantigin güçlü ,istikrarli ve tamamiyle rasyonal oldugunu söyleyebiliriz. Sistemin temel felsefesi devlet gereklerini her seyin üstünde ve önünde tutulmasidir.

Osmanli nizaminin mesrutiyet temeli adalet düsüncesidir. Adalet ise Fatih dönemi müverrihi Tursun Bey’in ifadesi ile "Dünyanin kendine has nizamini elde tutmak, her bir ferdi kendi mevkiinde muhafaza ve herkese sahip oldugu hakki vermek ve nihayet tecavüz ve haksiz müdahaleleri önlemektir."

Osmanli devlet telakkisi ,"daire-i adalet" adi verilen su eski dogu deyisi ile ifade edilmektedir. "Adldir,mucib-i salah-i cihan,cihan bir bagdir,divari devlet,devletin nizami seriattir,seriata olamaz hiçbir haris illa lesker,leskeri cem edemez illa mal,mali cem’eden raiyettir,raiyyeti kul eder padisah-i aleme adl. "Bu formülün Kutadgu Bilig adli çok eski bir klasikte yer almasi ,menseinin Türk geleneginden geldigini gösterir: "Memleket tutmak için çok asker ve ordu gerekir. Askeri beslemek için de çok mal ve servete ihtiyaç vardir. Bu mali elde etmek için halkin zengin olmasi gerekir. Halkin zengin olmasi içinde dogru kanunlar konulmalidir. Bunlardan biri ihmal edilirse beylik çözülmeye yüz tutar."

Koçi Bey bu konu hakkinda sunlari söylüyordu: "Velhasil Osmanli saltanatinin sevket ve kudreti asker ile,askerin ayakta durmasi hazine iledir. Hazinenin geliri reaya iledir.Simdi alem harab,reaya perisan,hazine noksan üzere…"

Türklerin millet olarak temayüz ettikleri vasiflardan birinin teskilatlanma kabiliyeti , bir baska deyisle devlet kurmak ve idare etmek oldugu bilinmektedir. Bu umumi kanaat basit bir iddianin ötesinde dünya tarihi ile az çok hasir-nesir olan herkesin kabul edebilecegi ve etmekte oldugu bir gerçekliktir.
Bu böyle olmakla beraber ,daha öncede isaret ettigimiz gibi sosyal bilimler, arastirmacilarin niyet , sart ve katilimlari ile inkisaf ettiginden bazi sosyal bilimcilerin meseleyi baska bir mecraya sürüklemek istedikleri örnekleriyle sabittir.

Türklerin devlet kurma kabiliyetleri inkar edilemeyecek bir keyfiyet oldugundan meseleye siyasetleri ve menfaatleri zaviyesinden yaklasmakta olan arastirmacilar ,bu devlet ve teskilatlanma kabiliyetinin dis tesirler neticesinde meydana geldigini iddia edegelmektedirler. Buna ilaveten Türk devletlerinde ve toplum yapisinda müsahade edilen bir çok uygulama ve kurumunda baska devlet ve toplumlardan intikal ettigi iddia edilmektedir. Bu tür iddialar ,Türklügün Haçli Seferleri’ne İslam alemi adina mukabele etmesinden beri serdedilmekle beraber ,Osmanli Devletinin güçten düsmesi ve Sark Meselesi tabir edilen Batili Devletlerce paylasilmasi düsüncesiyle birlikte ,daha sik telafuz edilir olmustur.

Söz konusu iddialarin ardinda Osmanli Devletinin ve toplum yapisinin uygulamalari ile kurumlarinin nasil tesekkül ettigine dair hasbi bir etkiden çok ,bu paylasimi mesru ve hatta medeni olarak gösterecek Türklerin gayri medeni ,yani barbar olduklari fikrini beslemeye yönelik oldugu kaydedilmeli. Elbetteki bunun istisnalarida çoktur, ancak, bu literatürün daha çok nesredilmeye baslandigi dönemin Osmanli Devleti alayhindeki paylasma ve yok etme yönündeki gizli ve açik anlasmalarin yogunlastigi dönemde ortaya çikmasi bizi, arastirmalari bir de bu gözle okumaya sevk ediyor.

Tabiatiyla diger milletler gibi Türkler de iliskide olduklari devlet ve milletlerden çesitli düzeylerde etkilenmis ve ayni zamanda onlari da etkilemislerdir. Fakat bu etkilenmeler genellikle Türk uslubuyla ortaya konmus ve Türk Devleti ile milleti kendisi kalarak degismis, degiserek devam etmistir. Esasen degisimin olmadigi bir devlet ve toplumsal düzen tasavvur edilemez. Degisim ise tesir altinda kalarak "baskalasmak" olarak ortaya çikmamistir. Farkli devlet ve toplumlar arasinda uygulama ile kurumlar düzeyinde görülen benzerlikleri sadece iktibas ve taklitle izah etmek ilmi ve mantiki bir tavir degildir. Meshur tarihçimiz Prof. Dr. Fuat Köprülü bu konuda söyle demektedir:
"…bu gibi bir çok hallerde mesele layikiyla tetkik olununca herhangi bir iktibas ve taklitten bahse hiç mahal olmadigi ve yalniz benzer toplumsal sartlarin benzer neticeler dogurdugu meydana çikabilir."
Devlet-i Aliyye’nin hedefi söyle izah edilebilir ki, o bütün Türk devletlerinin de hedefidir.
"Orta Asya’dan sürekli Bati’ya tasan Türk gücü, Müslümanlikla ruh disiplini kurar ve Anadolu’yu vatan yapar. Ancak, bitmeyen hasret içindedir; adi Kizil Elma…Kizil Elma, ulasilacak bir menzil degil, yaklastikça, uzaklasan, sürükleyen bir ülküdür. Allah’in adini yücelterek, bütün insanlari, O’nun ölçüleri ile adalet içinde yasatmak üzere nizam-i alemi kurmak Kizil Elma’dir : cihan hakimiyeti ülküsüdür."
Devlet-i Aliyye Kizil Elma’nin sadece bir ülkü olarak kalmasiyla yetinmemis, varligiyla onun tecessüm etmis bir numunesini vermistir. Osmanli kendisinde resmettigi Kizil Elma’yi böylece daha önceki emsalleriyle beraber Türk milletine yol gösterecek bir kutup yildizi olarak miras birakmistir. Osmanli böylece Türklüge zor günlerinde kendisine siginakolabilecek bir tarih birakti.

Lakin tarihe damgasini vuran Osmanli-Türk asirlarindan sonra Osmanli günesi sönmeye baslamistir. Türklük artik geriye çekilmektedir. Geriye çekilisle beraber Osmanli aydinlari su sorunun cevabini arayacaklardir: Bu devlet nasil kurtulur?

Devletin nasil kurtulacagiPadisahindan medrese talebesine kadar, her Osmanli okur-yazarinin tek problemidir.

17. asirdan itibaren Osmanli aydinlari sorunun cevabini Kanun-u Kadim’e dönüste buldular. Koçi Bey risalesinin tek gayesi budur.Osmanli Kanuni’de zirvesine ulasan nizama dönerse Devlet-I Aliyye kurtulacaktir. Ancak degisiklikleri dikkate almayan ve donmus bir kaliba dönen bir nizamdan umulan bulunamaz. Bu sekilde Devlet nasil kurtulur sorusuna iliskin arayislar devam edecektir.

Osmanli medeniyetinin kurtulusu üzerine fikir imal edenler, hep niçin sorusunu sormus, fakat "nasil"’in cevabini aramislardir. Yani ana sebepler yerine usluba müteallik unsurlar tartisilmistir. Ama Devlet-I Aliyye felaha vasil olmayinca, arayis devam etmistir.

Artik, Kanun-u Kadim yerine önce Avrupa’dan kismi iktibaslar sonra da Nizam-i Cedit ‘ten bahsedilmeye baslanilmistir.

Bati Türklügü’ndeki, "Yeni Düzen" arayislari, çok daha agir problemlerle ve Rus istilasiyla cebellesen Dogu Türklügünde de Cedidcilik akimi olarak makes bulur. Bir bütün olarak Türk dünyasi, devranin dönmesiyle sikintilara düçar olan, gün batimindan yenilesme hareketlerine yönelmistir. Her iki yenilesme hareketi de benzeri stratejik hedeflere sahiptir: "Din-ü Devlet" ‘i kurtarmak. Bu haliyle her iki yenilesme akiminin birbirlerinden hem fikren hem de kadrolari itibariyle alis-verisi söz konusudur.

Modern Türk milliyetçiliginin kaynagi Osmanli devletinin çöküs dönemi olan 19. Asirdir. Osmanli devletini kurtarma çabalari Osmanlicilik, İslamcilik (Pan İslamizm) ve Türkçülük (Pan Türkizm) olarak tasnif edilebilir. Esasen saydigimiz bu üç akimda öyle birbirinden çok farkli, tanimlanmis fikirler olmaktan ziyade, "devleti kurtarmak" için sartlara göre aydinlarin kullandiklari programlardir. Türk milliyetçiligi açisindan sadece Türkçülük degil, her üç akimda milliyetçilik saikiyle tesekkül eden ve milliyetçilik dairesinde müteala edebilecek akimlardir.
Bu programlar Pan Germenizm ve Pan Slavizm akimlarina bir cevap mahiyetide tasirlar. Pan Germenizm ve Pan Slavizm akimlarinin arkasindaki Almanya ve Çarlik Rusyasi gibi güçlü devletler "Pané akimlarina bir cazibe kazandirmislardir. Bununla beraber çok önemli sayilmasi gereken bir farklilik vardir: Pan Germenizm ve Pan Slavizm yükselen, güçlü devletlerin ideolojileri iken, Pan İslamizm ve Pan Türkizm varolma-beka kavgasi veren bir devletin kurtulma tolu olarak önerilmektedir. Bu haliyle Pan İslamizm ve Pan Türkizm kendi baslarina bir amaç olarak degil, "devleti kurtarmak" için bir araç olarak algilanirlar. Dolayisiyla devlet kurtuldugunda -belki de yikildiginda demek lazim-ve Türkiye Cumhuriyeti kuruldugunda bu Pan akimlar bir yana birakilip, daha baska ve devleti kurtaracak yeni bir programa geçilebilmistir. Bu yeni program Kemalist ve Misak-i Millici milliyetçilik anlayisi olacaktir.