TÜRK TARÍHÍNE BAKIŞ Türk milleti dünya üzerinde yasayan milletler içerisinde en eski milletlerden birisidir ve milletimizin tarihi, çok sanli olaylarin yer aldigi, büyük medeniyetlerin tarihidir. Milletimiz tarih sahnesinde görüldügü zamanlardan beri teskilatçiligiyla, çaliskanligiyla ve bitmez tükenmez enerjisi ve hareketliligiyle kendini göstermistir. Milletimizin tarihini iki bölüm olarak mütalaa edebiliriz. Bunlardan birisi Müslümanligi kabul ederek Íslamiyete girmelerinden önceki tarihimizdir ki, bu dönem tamamiyle Orta- Asya´da cereyan etmis bir dönemdir. Bu dönemde Asya´nin Hindistan ve bati bölümleri, bati uçlari disarda kalmak üzere, her kösesine kadar Türklerin yayildigi ve büyük mücadelelerle büyük devletler kurdugu, büyük medeniyetler meydana getirdigi bir dönemdir. Íslamiyet´ten sonraki dönemi ise Türklerin batiya dogru yayildiklari ve Bati-Asyada daha sonra Avrupa´da ve Afrikada´da kendilerini gösterdikleri dönemdir. Íslamiyeti kabul ettikden sonra, Türklerin Asya´da faaliyetleri ve meydana getirdikleri birçok eserleri görülmüsdür, devam etmistir. Asya´da yine birçok devletler kurmus, yayilmislardir. O arada Hindistan´a da girmisler, Hindistan´da da Türk milletinin eseri olan medeniyet eseri meydana getirmisler ve uzun ömürlü devletler kurmuslardir. Fakat Türk tarihinin en büyük devletleri ve meydana getirdigi en muhtesem medeniyetleri Bati´da dogmustur. Bu da Selçuklu Ímparatorlugunu takip eden Osmanli Ímparatorlugudur. Osmanli Ímparatorlugu,
dünyanin en büyük imparatorluklarindan biri olarak meydana gelmistir.
Üç kit´a üzerinde yayilmis ve bugün de gözleri kamastiran
eserleriyle insanligin tarihine yeni büyük bir medeniyet ilave
etmisdir. Türk milletinin Asya´nin en dogu kiyilarindan, Avrupa´nin
ortalarina Sibrya´nin kuzeyindeki buzlarindan, Hint Okyanusu´na ve Çin
Denizi´ne diger tarafdan Akdeniz´e Afrika´ya ve Afrika ortalarindaki
Büyük Sahra´ya kadar yayilan, diger taraftan da batida ve Afrika´da
Atlantik Okyanusu´na varan Avrupa´da Viyana´ya ve Polonya´ya kadar
dayanan, Rusya´da Rus ovalarina kadar uzanan çok genis bir saha içinde
gösterdigi bu varlik, Türk milletinin sahip oldugu büyük enerjiyi ve
medeniyet kabiliyetini, teskilatçiligi inkari imkansiz sekilde ortaya
koymaktadir. Zaman zaman milletimiz sadece yabancilardan veyahut
milletimizin düsmanlarindan garezlere, iftiralara maruz kalmistir,
kasitli olarak yürütülen propakandalarin tesirinde kalan veya Türkiye´yi
istila etmek üzere Türkiye´ye sokulmus olan yabanci kültürlerin pençesine
düsmüs olan birçok gafil Türk aydinin da gerçeklere tamamiyle
aykiri, yanlis ithamlariyla, degerlendirmeleriyle karsilasmistir. Zaman
zaman milletimizin kurdugu bu devletlerin, bu imparatorluklarin hiç bir
sey ifade etmedigini ve pala sallayarak, kann dökerek tarihe kanli bir
iz birakmakdan öteye bir mana tasimayan hareketler oldugunu söylemeye
kadar varan davranislar görülmüstür. Bunlar akla,
ilme ve gerçeklere hiç bir zaman uymayan görüsler ve sözlerden
ibarettir. Ílim ve ahlak sahibi olmayan, inanç ve ülkü sahibi
olmayan, teskilatçilik kudredi bulunmayan hiç bir toplumun devlet
kurmasi, hele büyük medeniyetler meydana getirebilmesi ve büyük
imparatorluklar kurabilmesi mümkün degildir. Türk M illetinin kurmus
oldugu devletler, kurmus oldugu imparatorluklar hepsi ince hesaplara
dayanan, derin bilgilere ve ilme dayanan planlara sirt vermis ve Türk´ün
büyük teskilatçilik kabiliyeti ile yüksek ahlak ve seciye ile, iman
ile ve ülküçülük ile meydana gelmis eserlerdir. Bu iki yüz
yiri dört yil içerisinde karsilastigimiz savaslarin ve ugradigimiz
yenilgilerin her birisi o kadar büyükdür ki, bunlarin bir tekine
ugrayan bir milletin bunun acisiyla gözlerini siddetle açmasi,
uyanmasi, silkinmesi ve kendini bundan sonra gelecek felaketlere karsi
koruyucu tetbirler bulma yoluna sevketmesi gerekir idi. Çünkü bundan
sonra ugranilan birçok felaket devamli toprak kaybetilmesine yol acmis
ve o topraklarda yasayan Türklerin imha edilmesine sebep olmus, imha
edilmeyenler düsman önünde göçe mecbur olmuslar, evlerini,
ocaklarini terkederek sefil, perisan düsman eline geçmemis olan Türk
topraklarina kacmislarve bu göçler ayrica bir çok aci olaylara yol
acmis, göçmenler, göçtükleri yerlerde hastalikdan, yoklukdan,
karsilasdiklari binbir felaketler içinde erimis gitmisler, kisacasi,
iki yüz yirmi dört yil Türk milleti için devamli felaket, istirap,
aci yillari olmustur. Fakat üzüntüyle belirtmek gerekirki, bunlarin
hiç birisi esasli sekilde Milletimizin uyanmasini saglamamis ve
kendimizi kurtaracak yeni bir yasama gücüyle bundan sonra meydana
gelecek felaketlerden koruyacak bir çalismaya, bir toparlanmaya götürmemistir Üst Üste ugradigimiz yenilgiler, özellikle onsekizinci yüzyilin sonlarina dogru, basta padisahlar olmak üzere, devleti idare eden Türk devlet adamlarinda, bu felaketlerden kurtulmak için bati´ya benzemek, batinin usullerini benimsemek fikirlerini dogurmustur. Fakat gerek Türk devlet adamlari olsun, gerek Türk aydinlari olsun, batinin gücünü meydana getiren temel fikirlerinin ne oldugunu, batinin üstünlügünü meydana getiren ana faktörlerin ne oldugunu esasi olarak hiçbir zaman anlayamamislar, tespit etmemislerdir. Ílk zamanlarda
Avrupa usulü ordu kurmak gerektigi sanilmis ve Avrupa usulü ordu
kuruldugunda bizi yenilgiye ugratan bati ordularinin karsisina çikilabilecegi
sanilmistir. Bunun için de yabanci ordulardan yabanci subay ve
komutanlar getirtilerek avrupa usulü ordu teskil etmeye çalismislardir.
Halbuki bir milletin hayati bir bütündür. Bir milletin ordusu o
milletin sosyal bünyesinden tamamiyle ayri bir varlik olarak düsünülemez.Bir
milletin ordusu o milletin özüdür ve kendi sosyal bünyesini bütün
özelliklerini tasiyan varliktir. Bu sebspten batinin gücünü meydana
getiren ana fikirleri, ana görüsleri ve faktörleri görmek, buna göre
Türk milletini yeniden teskilatlandirmak, Türk devletine
teskilatlandirmak gerekmekteydi.Önceleri Fransa´dan getirilen
Fransiz subay ve generallerin öncülügünde yeni ordu teskiline çalisilmistir.
Fakat bu tesebbüs Osmanli devletini arka arkaya gelen yeni yenilgilere
ugratmaktan da koruyamamistir. Daha sonra bati
memleketlerinin ordularini taklitten, batinin yüksek tabakasinin,
aristokrat tabakasinin o günkü lüks yasayisini, gösterisini teklide
yönelmistir. Bu taklidcilik milletimizi kendisini horlama, kendi kendini kabiliyetsiz görme ve Avrupa´yi üstün görme , üstün kabul etme, Avrupa´nin her seyi yapabilecegine, bizim ise yapamiyacagimiza inanma yoluna götürmüstür. Yeni insanlarimizin beyinleri ve ruhlari manen zincire vurulma durumuna getirilmistir . Bir insan kendisinin asagi olduguna inanirsa, inandirilirsa, bir insan baskalarinin kendinden yüksek olduguna inanir ve inandirilirsa, o insan en adi kölelik zincirine vurulmus olur. Bu da insanlari yaratici güçten mahrum eder ve çalisamaz, yararli isler yapamaz duruma sokar. Bunun yanisira batili gibi yasamayi teklit etmenin, bati taklitçiliginin yayilmasinin sebep oldugu sonuç, tüketimin artmasi Türk toplumunun batili gibi tüketici hale gelmesi, buna karsilik üretim ayni, eski binlerce yillik dogulu üretim sisteminin devam etmesi seklinde olmustur. Karasapana çiftçilige ve tarima, ilken tarima dayanan bir üretim usulü süregelmistir. Tüketiciligin devamli artmasi; üreticide hiç bir gelisme olmamasi, verimsiz, kisir bir üretimin sürdürülmesi, her geçen gün toplumumuzun daha çok fakirlesmesine, devletimizin daha çok zayiflamasina yol açmistir. Türk aydinlari, Türk yöneticileri bu gerçekleri hiç bir zaman farkedememistir. Osmanli Ímparatorlugunun çöküsü, milletimiz için çok felaketli dönemlerin yasanmasina sebep olmustur.Türk milletinin son sigindigi durumunda olan Anadolu dahi, Birinci Dünya Savasi´nin sonunda her tarafdan birçok düsman askerlerinin iskali altina girmistir. Türk milleti ve Türk devleti adeta tarih sahnesinden silinme, yok olma durumunda kalmistir. Bu durum içinde Atatürk gibi müstesna bir büyük sahsiyet Türk milletinin basina gecme imkani bulmustur. Milletimizin kabiliyetlerini ve özelliklerini iyi taniyan Mustafa Kemal Atatürk, milletimizin destegini de saglayarak, o günkü sartlara göre eldeki imkanlari da gayet iyi degerlendirerek milletimizin kurtulus savasini baslatmis ve dört yil süren bu savasin sonunda bugünkü sinirlar içindeki Türkiye Cumhuriyeti Devleti´ni kurtarmayi, Türk milletini yeniden dünya üzerinde bagimsiz bir varlik halinde yasama imkanina kavusturmayi basarmistir. Milli Kurtulus Savasimiz, milletimizin canini disine takarak büyük fedakarliklarla, büyük kahramanliklarla basardigi bir büyük mücadeledir. Bu mücadelenin basarilmasinda Atatürk´le beraber, Atatürk´ün etrafinda toplanan Türk aydinlarinin ve Türk liderlerinin büyük paylari, büyük hizmetleri olmustur. Dört yillik çetin mücadeleler, iç isyanlar, ayklanmalar, dis saldirilar içinde geçen olaylardan sonra Lozan barisi imzalanarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarih sahnesinde Türk Milletinin yeni eseri, yeni varligi olarak kendisini göstermistir. Cumhuriyet kurulduktan sonra eski hastaliklardan, eski dertlerden kurtulmak ve Türk milletini bir an önce güçlü, kalkinmis bir varlik haline getirmek, çalismalari baslamistir. Bugünkü Cumhuriyetin kurulusundan bu yana ellibes yil geçmis bulunmaktadir. Bu ellibes yil içerisinde Türkiye´yi idare etmis olan hükümetler ve çesitli liderler çesitli iktidarlar ve partiler milletimizin kalkinmasi yolunda bir çok isler basarmislardir. Fakat yapmis olduklari isler ellibes yil geçtikten sonra da Türk milletini henüz ileri bati milletlerinin seviyesine getirmeye yetmemistir. Memleketimizi idare eden çesitli liderler, çesitli partiler daima kendilerinin büyük isler yaptigini iddia etmisler ve kendi iktidarlarindan önceki durumu ele alarak eski yillara göre kendi dönemlerinde yeni bir takim eserler meydana getirdiklerini iddia etmisler ve böylece kendilerinin basarili hizmetlerini anlatmaya çalismislardir. Bunlarin hiç birisi Türkiye Cumhuriyeti´nin durumunu komsulariyla veya diger ileri milletlerin durumlariyla kiyaslayarak o milletlerle Türk milletini yaristiracak duruma getirebilme yönünde ne ölcüde hizmet yaptiklarina deginmemislerdir ve bugün de deginmemektedirler. Halbuki asil dava, bir iktidarin kendinden önceki iktidar zamaninda mevcut olan tesislere yenilerini ilave ettigi iddiasindan daha önemli olarak, Türkiye´nin gerek komsulari ile gerekse diger ileri milletlerle arasinda bulunan geri kalmislik mesafesini ne ölcüde kapatilabildigi, ne hizla bu mesafenin kapatilma yoluna girdigini tespit etmektedir. Biz yaptigimiz incemelerde, üzülerek belirtmek istiyorum ki, çok aci sonuçlar tespit etmis bulunmaktayiz. Türkiye´nin her geçen gün gerek komsulariyla, gerek ileri milletlerle arasindaki geri kalmislik mesafesi azalacagi, küçülecegi yerde daha da büyümektedir. Her geçen günde, her geçen haftada, her geçen ayda ve yilda Türkiye gerek komsularindan, gerek ileri gitmis milletlerden daha çok geride kalmakta, geri kalmis bir duruma düsmektedir. Çünkü Türkiye´yi yönetenler, Türkiye ile ileri milletler arasindaki mesafeyi azaltmaya yetecek ölçüde icraat yapmak hususunda basarili olamamislardir. Bunun çesitli sebepleri vardir. Bu sebeplerin en basinda gelen husus Türk milletini, Türk halkini heyecanla hareketegeçirerek kendi içraatlarina müttefik ve ortak haline getirememeleridir. Yöneticiler daima halkdan uzak, halka gerçekleri anlatarak, hedefleri göstererek, halki inandirmak bu hedeflere bütün varini yogunu, enerjisini birlikte seferber edip bir an önce ulasmak hareketine geçirmemislerdir. Bunun yani sira aydin, halk kaynasmasi ve isbirligini saglayamamislardir. Aydinlarimiz hala halkdan uzak büyük sehirlerde, eglence imkanlarinin bol oldugu yerlerde, konforlu apartmanlarda, konforlu bir hayatin içinde bulunmanin pesinde ve zihniyetindedirler. Osmanli Ímparatorlugu günlerinden beri Türk aydinlari, Türk yöneticileri ile halkin yasayisi arasinda büyük fark vardir. Türk aydinlari, Türk yöneticileri halki horlamaktadir, halki küçük görmektedir, halkin geri kalmisligini, dini inançlarina dayali olarak sürdürdügü yasayisini gerilik saymakta ve bundan dolayi vatandasi begenmemektedir. Halk da kendi yöneticilerini, kendi aydinlarini kendi derdinden anlamayan, kendi inançlarini paylasmayan, kendi dinini, kendi ibadetlerini, kendisi kibi, kendisiyle beraber yasamayan, kendisinden baska bir hayati özleyen, baska bir hayati yasayan ve kendini horlayan insanlar olarak görmüstür ve görmektedir. Bundan dolayi da kendini yönetenlere, kendi aydinlarina inanamakta, güvenememektedir. Aydin- halk ikiligini ortadan kaldirmadikca, Türk milletinin aydin- halk birligini ve is birligini, kaynasmasini saglanadikca Türkiye´nin atilima yönetilmesi mümkün olamayacakdir. Íleri milletlerle ve komsularimizla Türkiye´nin her geçen gün arasindaki geri kalmislik mesafesinin daralmak yerine büyümesinin diger sebepleri isebir milletin gücünü meydana getiren ana faktörlerin anlasilmamis olmasidir. Bu ana faktörler sunlardir: Her seyden evvel bir milletin yüksek ahlak duykusuna sahip olmasi ve yüksek bir manevi inanç dasimasi gerekmektedir. Bunlarla beraber milletin kuvvetli bir milliyetcilik suuru içinde bulunmasi ve kendi milletini kalkindirmak, kendi milletini ileri götürmek aski,istegi ve azmi içinde bulunmasi gerekmektedir. Bunlarla beraber bir milletin modern ilim ve teknikte hizla en yüksege çikmasi gerekmektedir. Bir toplumun hizla modern ilim ve teknikte en yüksek seviyeye çikmasi, en ileri milletlere yetismesi ise her seyden önce süratle dünya çapinda kabiliyetle, bilgili, yetenekli ilim adamlari ve teknisyenler kadrosu kurmaya baglidir. Bunlarin yani sira da memlekette modern sanayii kurmak ve modern tarim kurmak gerekmektedir. Gerek tarimi modernlestirme, gerek modern sanayii kurmak ve otomasyona dayanan, modern kitlevi çok üretim saglamak ve böylece dünya ekonomisine dahil olmak bir milletin ileri olmasini saglayabilir. Bunlar çözülmedikçe bir milletin yapilaçak üç, bes bin kilometre yolile, birkaç yüz köprü ile, birkaç yüz okulla ileri milletlerin seviyesine hizla çikmasi saglanamaz. Nitekim elli bes yillik Cumhuriyet devrinde basa geçmis liderlerin, çesitli iktidarlarin bu neviden memlekette yapmis olduklari bir çok esere ragmen Türkiye bugün yine geri kalmis bir ülke durumundadir, zayif bir ülke ve ileri milletlerle arasindaki mesafe de azalmak yerine daha çok açilmis bir durumdadir. |